Limon, 2 yıl önce tanıştığımız, Gingivitis’e bağlı yüksek kan şekeri nedeniyle seferber olduğumuz, bebeklerimizden biriydi. Çektikleri, onu hırçın yapmış, Kötü Kedi Şerafettin bakışlarıyla bizi sindirmeyi hedefleyen bir oğlandı. Annesi, onun yenilenmiş öyküsünü sizlerle paylaşacak. Sanırım, epey ders çıkaracağımız bir yazı. Şeker oğlan Limon…

Şeker Kedi Limon

Limon ARSLAN yazıyor:

Merhaba ben Limon,

İzmir doğumlu, 11 yaşında bir aslan parçasıyım… İzmirliyim ama şu an ailemle birlikte Ankara’da yaşıyorum. 1997 yılının Haziran ayında Karşıyaka’nın dar sokaklarından birinde beni bulduklarında en fazla 1 aylık olan minik bir bebektim, annemi kaybetmiştim ve ölmek üzereydim… Kemiklerim derimden fırlayacakmış gibi duruyordu, tüylerim bakımsızlıktan dökülmüştü… Beni o halde görünce kıyamadılar, kendime gelene kadar birkaç gün bakmak niyetiyle evlerine aldılar beni… O günden beri hala “birkaç günlüğüne”  bana bakıyorlar, kendimi toparlayacağım ya…!  Tabi bilmedikleri bir şey vardı: bir kedi eve alındığında asla ve asla o evden çıkmaz… E, ben de çıkmadım haliyle, onlarla birlikte şehir şehir gezdim ama yine de o “evden” asla çıkmadım…! Güç bende artık…

8 yaşıma kadar gayet sağlıklı bir şekilde yaşadım… Ev tipi aslan parçası olarak evde istediğim gibi terör estirdim… Ama ne yazık ki “GİNGİVİT” denen kötü bir hastalık musallat oldu bana… Yemek yerken ağzımda dayanılmaz ağrılar oluyordu ve bu yüzden kesinlikle bir şey yiyemiyordum… Önceleri ağrılarım yemek yememe engel değildi, ama sonra dayanılmaz bir hale ulaştı, su bile içemez bir duruma geldim. Ailem de bana ne olduğunu bilmiyordu. Beni ilk olarak fakülteye götürdüler. Orada yapılan muayenede diş taşlarının diş etlerine baskı yaptığını söyleyerek, tartar tedavisi uygulandı ama hastalığım doğru teşhis edilmediği için tartar temizliği de benim acılarımı dindirmedi. Sonra bir başka veterinere gittik. Burada da tedavi için önce tüm azı dişlerimi çektiler, fayda etmedi… Antibiyotik tedavisine başladılar fayda etmedi… En sonunda hastalığımın adı kondu: Gingivit.

Gingivit’in bir bağışıklık sistemi hastalığı olduğunu söylediler ve son çare olarak cortizon tedavisine başladılar. Cortizon geçici olarak immune sistemi baskıladığı için ağrı hissetmiyordum ve hayatıma kaldığım yerden devam edebiliyordum. Ancak gingivit atakları çok kısa sürede tekrarlamaya başladı, bu yüzden bana 1 sene boyunca yaklaşık 20-25 günlük periyotlarda cortizon iğnesi yapıldı… Ailemde en düşkün olduğum “kıvırcık” o zamanlar bu kadar bilinçli değildi… Sürekli gittiğimiz veteriner hekim, cortizondan başka çare olmadığını kedilerin cortizonun olumsuz etkilerini çok iyi tolere ettiğini söylemişti ve benim kıvırcık da o bahsedilen olumsuz etkilerin ne olabileceğini, cortizonun çok dikkatli kullanılması gereken, bir taraftan yaparken bir taraftan da yıkan bir ilaç olduğunu bilmiyordu. Haliyle bu kadar uzun süre cortizon iğnesi yapılınca bünyem de bunu daha fazla tolere edemedi ne yazık ki… 2006 yılının Ocak ayında kötüleştim… Önce ishal oldum, sonra iştahım kesildi… 2 gün boyunca bana hiçbir şey yediremeyince beni alıp veterinere götürdüler, serumla beslediler… Ama problemin ne olduğu araştırılmadığı gibi, tedavim için hiçbir şey de yapılmadı.. Bana çok düşkün olan kıvırcığım şimdi o günleri hatırlayınca kendine çok kızıyor… Keşke veterinerimizi bunlar yaşanmadan önce değiştirseydik diyor.. Neyse lafı uzatmayalım; ilk serumdan sonra eve döndük ama ben yine hiçbir şey yemeyince ertesi gün tekrar veterinerimize gittik. İkinci kez serum bağladıklarında, birden fenalaştım ve kıvırcığımın kucağındayken komaya girdim… Şeker komasıymış.. Bana hemen insülin yaptılar ve kurtardılar…

Benim kıvırcık, daha sonra birtakım araştırmalar yaptı, yurtdışındaki veteriner hekimlerle yazıştı ve şu bilgileri edindi.. Kedilere uzun süre cortizon tedavisi yapıldğında şeker hastalığına yakalanmaları sık görülen bir durummuş ve bazı kedilerde cortizon kullanımı kesildiğinde belirli bir müddet sonra diabet hastalığı da ortadan kalkabiliyormuş…

Kedilerde uygun insülin dozunu bulmak çok zor olduğundan günlerce eziyet çektim… Artık kollarımda ve arka bacaklarımda kan alacak yer kalmadığı için boynumdan kan almaya başlamışlardı… Ama bir türlü uygun dozu bulamıyorlardı, ya yüksek dozdan hipoglisemiye giriyordum, yani kan şekerim çok düşüyordu ya da düşük doz verildiği için kan şekerim 400’lerden inmiyordu bir türlü… 

Şeker Kedi Tarçın ağabeyimle işte bu zor günlerimde tanıştım.. Fatoş anneden evde kan şekerinin nasıl ölçülebileceğini öğrendik… Gerçi ben Tarçın gibi uslu durup benim kıvırcığın işini hiçbir zaman kolaylaştırmadım ama hastayken hiç dermanım olmadığından, karşı koymaya gücüm de yetmiyordu… Hastalıkla çok uzun bir süre mücadele ettik… Bir tarafta gingivit bir tarafta diabet… Bazen öyle kötü anlarımız oluyordu ki bir çay tabağı mamayı bana yedirebilmek için, saatlerce uğraşması gerekiyordu kıvırcığın… Ya da ölçüm vakti geldiğinde, kan şekerimi ölçebilmek için tüm ailem etrafımda pervane oluyorlardı, bense hiçbirini yaklaştırmıyordum yanıma.. Onlar da insülin yapıp yapmamak konusunda endişelenip, iğne vakti geldiğinde korka korka yapıyorlardı iğnemi. Zamanla kan şekerim düzene girdi, insülin dozunu kademeli olarak azalttılar, günde 5 kere 6 kere yapılan insülin iğneleri, günde 1’e indirildi. Bu dönemde, iki defa hipoglisemiye girdim, bal yalatarak kendime getirdiler beni.. Sonrasında da insülin iğnelerine hiç ihtiyacım kalmadı. Zamanla eski sağlığıma ve kiloma kavuştum. Benim esas derdim, bu gingivit hastalığıydı ama… Zaten diabetik bir şeker oğlan olmamın sebebi, bu gingivit yüzünden yapılan cortizon iğneleri idi…

Ben şimdi sözü benim kıvırcığıma bırakıyorum ki size gingivitli bir pisiciğe nasıl yemek yedirebileceğinizi, bu hastalık boyunca edindiği tecrübeleri aktarabilsin… Hadi kalın sağlıcakla…

Limon Arslan

______

Annesi Sevilay ARSLAN yazıyor:

Merhaba ben de Limon’un gözde kıvırcığıyım

Size öncelikle şunu söylemek istiyorum. Veteriner hekimlerin de iyisi var kötüsü var, deneyimlisi, kendini yenileyeni var. Lütfen benim yaptığım gibi bir veteriner hekimde ısrarcı olmayın, güvenebileceğiniz birini bulana kadar araştırmaya devam edin… Kimseyi kötülemek gibi bir niyetim yok ama hayvanlar sözkonusu olduğunda çok daha dikkatli olmalıyız, çünkü onların kendilerini ifade edebileceği bizim anladığımız dilde bir lisanı yok… Elbette eskiden gittiğimiz veteriner hekimimiz de kötü niyetli değildi ama bu hastalığın tedavisi için neler yapılacağı konusunda yeterince araştırma yapamıyordu ya da yapmıyordu. Sonuçta herkes her şeyi bilemez ama bilgi edinmek konusunda çaba sarf edebilir de değil mi?

Öncelikle şunu söyleyeyim… Kediniz de gingivit hastalığından muzdaripse mutlaka ona yemek yedirmenin bir yolunu bulun tıpkı benim yaptığım gibi…

Ağız içini uyuşturan, ağrı hissini geçici olarak yok eden birtakım ilaçlar var onları kullanabilirsiniz… Örneğin “Tantum Verde” ağız spreyi… Bir çeşit ağız antiseptiği ama uyuşturucu etkisi de olduğu için ağrı hissini azaltıyor. Bu spreyi kedinizin ağzına püskürttükten sonra, yemek yedirebilirsiniz. Katı gıdalar kullanmayın. Her ne kadar kuru mamalar ağız içinde hiçbir kalıntı bırakmadığından, gingivit hastası kediler için daha uygun olsa da, daha fazla canlarının yanmasına sebep oluyor. Konserve mama konusunda da sıkıntınız varsa, kuru mamaları birkaç saat sıcak suda bekleterek yumuşamasını sağlayabilir ve daha sonra kaşıkla ezerek çorba haline getirebilirsiniz. Eğer kediniz, benimki gibi çektiği ağrılar yüzünden yemek yemekten korkar hale gelmişse, mamayı önce yavaş yavaş parmağınızdan yalatarak onu ikna edebilirsiniz.

Yemek yedirmek için kullanabileceğiniz bir başka ilaç ise “Dentinox Jel” veya “Calgel”. Bu iki ilacın etken maddesi de aynı. İnsanlarda dişeti ağrıları için kullanılıyor. Kediniz eğer uysal ve uyumlu bir pisicikse, bu ilaçları uygularken hiç zorlanmayacaksınız, yok eğer benim ki gibi bir kaplancıksa (bu yüzden ev tipi aslan parçası diyoruz kendilerine…) birazcık uğraşmanız gerekecek…

Önce kedinizi kucağınıza alıp dizlerinizin üzerine oturtun. Bir elinizle ensesinden sıkıca tutun, dirseğinizle de hafifçe sırtına bastırın ki kaçamasın kerata; diğer elinizle kedinizin ağzının kenarından içeriye doğru ilacı sürün. Zaten ensesinden gergince tuttuğunuz için ağzı hafif açık kalacaktır, ilacı uygulamanız zor olmaz. Ancak eğer Limon’unki kadar şiddetli ve inatçı bir gingivitse ilacı sürdüğünüz anda çok canı yanacaktır, hazırlıklı ve soğukkanlı olun; kaçmasına izin vermeyin, onunla yumuşak bir ses tonuyla konuşarak sakinleşmesini sağlayın. Aksi takdirde bilinçli olarak canını yakmak istediğinizi zannedip, size olan güveni sarsılacaktır. Hele hele kaçmasına izin verirseniz saklandığı yerden çıkarmanız çok zor olabilir, bu sürede ilacın etkisi de kaybolur. Ama asla onu çok fazla zorlamayın. Bu sınırı siz kendiniz de bilirsiniz zaten… Bazen kaçmasına da izin vermek gerekiyor çünkü.

Yemek yedirmek için kullanabileceğiniz bir diğer ilaç ise “Cylocaine Pump Spray %10”. Bu ilaç da, insanlar için kullanılan ağız içini ve hatta boğazı uyuşturan bir ilaç. Yalnız bunu uygularken çok dikkatli olmanızı tavsiye ederim, çünkü çok etkili bir ilaç, çok fazla püskürtürseniz, dili de uyuşacağı için yemek yedirmeniz de zorlaşır ve tehlikeli olabilir.

Bahsettiğim bu ilaçlar, ne yazık ki gingiviti tedavi eden ilaçlar değil, sadece yemek yemelerini sağlamak için kullanabileceğiniz ağrı hissini geçici olarak azaltan ilaçlardır. Gingivit’in birçok sebebi olabilir, önce sebebini bulmak gerekir. Ya da bazen tümüyle bağışıklık sisteminin zayıflığı da buna sebeb olabilir. Limon gibi yeterince anne sütü alamamış kedilerde, bağışıklık sistemi çok güçlü olamıyor sanırım. Bu durumda veterinerinize danışarak uygun vitaminlerle destekleyebilirsiniz pisinizi…

Şimdi gelelim Limon’u geçici olarak tedavi eden ilaçlaraLimon’un gingiviti çok şiddetli olduğu için, bu ilaçlar uzun süre fayda etmedi ne yazık ki.. Şimdi gittiğimiz veteriner hekimimize göre, bunun sebebi vücudunun bu ilaçlara ve kullanım dozlarına alışması… Umarım sizin kedinizde böyle olmaz…

Kenacort – A” isminde bir ilaç var. Bu cortizon yani steroid içeren bir ilaç. Ancak merhem şeklinde olduğu ve ağız içine sürüldüğü için, ilacın etken maddesi olan steroid dolaşıma çok az karışıyor ve cortizonun olumsuz etkilerini en aza indiriyor. Zaten daha sonra yaptığım araştırmalarda edindiğim bilgilere göre, cortizon iğne olarak uygulanırsa çok etkili olurmuş, ancak olumsuz etkileri de daha fazla ortaya çıkarmış. Veteriner hekimimiz, bu ilacı sabah-akşam uygulamamızı tavsiye etmişti. Yemek yedirmeden önce yukarıda bahsettiğim şekilde uygularsanız, ağız içini uyuşturan ilaçları kullanmanıza gerek kalmadan yedirebilirsiniz. Ama dikkat edin, çünkü yoğun kıvamlı bir merhem olduğu ve ağız içinde direk katılaştığı için, ilk etapta kedinizin canının yanmasına neden olabilir.

Kenacort da fayda etmemeye başlayınca sevgili veteriner hekimimiz Nil Maral’ın bize önerdiği bir diğer ilaç ise Aloe Vera Özü oldu. Bu tümüyle bitkisel bir ilaç olduğu için, kedinize hiçbir zararı olmaz. Bizim kullandığımız da sprey şeklinde olan ve tümüyle hayvanlar için üretilmiş bir ilaçtı… Bu da inanılmaz bir şekilde Limon’a iyi geldi ve tam 1 ay boyunca rahat etmemizi sağladı. Veterinerimize göre kan şekerinin düzene girmesinde ve insülin dozunu azaltmamızda da, etkili olan bu özdü.

Limon ve ben, Nil Hanım’a bir kere daha teşekkür ediyoruz. Araştıran, yardımcı olmaya çalışan iyi bir hekim çünkü… Bu zorlu süreçte Limon’u uzun süre veterinerimizin önerdiği uygun vitaminlerle de destekledim. Böylece bağışıklık sistemi de eskiye oranla güçlenmiş oldu. Cortizon yüzünden Limon’un neredeyse tüm kan değerleri alt üst olmuştu. Yemek yiyemediği dönemlerde ne yedirebileceğimi kara kara düşünürken, Fatoş Annesinin önerdiği light ton balığı konserveleriyle de, farkında olmadan Limon’a bu hastalığı yenmesinde yardımcı olduk.. Ton balığında bulunan omega-3, gingivitle mücadele etmede çok önemli bir silahmış. Şimdi arada bir balık yağı tabletleri veriyorum Limon’uma (ton balığının fosfor içeriğinin yüksek olması sebebiyle veteriner hekimimiz çok uzun süre kullanmamamızı önerdiği için omega-3 tabletlerine geçtik). Ayrıca çaresiz bir şekilde ne yapabileceğimi araştırırken, yazdığım bir mail sayesinde tanıştığım yurt dışındaki iyi kalpli dostumuzun, veterinerine danışarak gönderdiği ve benim de Nil Hanım’ın kontrolünde kullandığım, sadece hayvan sağlığı için üretilmiş iki antibiyotikle birlikte, karaciğeri destekleyen özel karışımlı vitamin de bu mücadelemiz sırasında kullandığımız ilaçlardı…

İşte bizim serüvenimiz de bu kadar. Bu hastalığı yenmeye çalışırken, güzel insanlarla tanışma fırsatımız oldu ve bizlere çok yardımcı oldular. Fatoş Hanım’la da bu vesileyle tanıştık, ona ne kadar teşekkür etsek yine de az geliyor. Yine araştırmalarım sayesinde tanıştığım ve ta Amerika’dan bize ilaç gönderen Sevgili Dostumuza da yürekten teşekkür ediyorum. Bu dünyada böyle güzel insanların da soluk alıp verdiğini bilmek umut veriyor bana.. Son olarak, gittiğim onca veteriner hekim arasında beni çaresizliğimle baş başa bırakmayarak sürekli yardımcı olan, araştıran ve gerçek bir hayvansever olduğunu düşündüğüm hekimimiz Nil Maral’a teşekkür ediyorum.

Sevgilerimle,

Sevilay Arslan

Paylaşmak önemsemektir!

Share

18 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.