Değerli Üyelerimiz,

Bugün sizlerle kısa bir süre önce tanıştığımız ve giderek daha iyi haberlerini almaya başladığımız yeni Şeker Kedimiz Eşkiya‘nın rahatsızlık öyküsünü paylaşıyoruz. Anne ve babası tarafından tarafından çok sevilen ve üzerine titrenen Eşkiya‘nın yaşadıkları, pek çoğumuza tanıdık gelecektir. Bu nedenle, hangi aşamada olursa olsun, değerli bilgilerinizi üyelerimiz ve Eşkiya‘nın ailesi ile paylaşmanız,Eşkiya ve onun geçtiği aşamalardan geçen ya da geçmekte olan pek çok pisiciğimize de ışık tutacaktır. Yazının devamında Eşkiya‘nın annesi tarafından iletilen öyküsünü okuyabilirsiniz.

Diyabetikkedi Ailesi

Eşkiya oğlumuzun sağlık serüveni

1 Haziran 2013 de 15. yaş gününü kutlayacağımız Eşkiya, 12’sine kadar gayet sağlıklı ve mesut bir aile ferdiydi.

Bebekliğinden beri iştahlı ve gelişmiş yemek zevkine sahip olan, sürekli ithal premium besinlerle beslenen hatta bunların yanında eski kaşar, zeytin, yoğurt seven, süt, et, balık, akciğer, tavuk boynu tüketen Eşkiya 11-12 yaşlarında 15 kiloya kadar ulaştı.

İstanbul’daki doktorumuzun önerisiyle başladığımız kilo kontrol amaçlı profesyonel mamalar ile kilosunu kontrol altına almaya çalıştık. Belki de 3 yıldır çektiği ve halen tedavisine çalıştığımız şeker hastalığının temelleri o zamanlardaki aşırı kilosu sebebiyle oluşmaya başladı.

Ekim 2010’da ailece İstanbul’dan Antalya’ya taşındık. 2010’un ikinci yarısında, yani İstanbul’daki son birkaç ayımızda izlediğimiz kilo kaybı, Antalya’ya geldiğimizde hızlandı. İstanbul’dayken diyet mamalar ve dikkatli beslenmeye bağladığımız bu kilo kaybı, meğerse şeker hastalığının tipik belirtilerinden imiş. Antalya’ya geldikten sonra evde tuvaleti dışında farklı yerlere idrar yapmaya başlaması, aşırı su içmeye başlayıp, aşırı yemek yemesi, buna rağmen kilo kaybetmeye devam etmesi, Eşkiya’nın Antalya’da bir veteriner tarafından kontrolünü zorunlu hale getirdi.

Şeker hastalığı teşhisi

8 Ocak 2011’de yapılan tahlillerde, Eşkiya’nın kan şekerinin 600’e yakın çıkması bizim için ciddi bir şok oldu.

Bunun üzerine veteriner önerisiyle derhal başladığımız diyabetik mama rejimi ile şeker seviyesinin istenen seviyeye düşmediğini görünce, yine veterinerin tavsiyesi ile insülin uygulamasına başladık. Halen detaylarını aşağıda anlatacağımız bu tedavi süreci devam ediyor. Ve bu günlerde şükür ki, nihayet şekerin makul seviyelerde kaldığını görebiliyoruz.

Bebekliğinden beri azami sevgi, özen ve ihtimam ile bakmaya gayet ettiğimiz oğlumuzun neden böyle bir rahatsızlık yaşadığını incelediğimizde, biyolojik sebeplerin dışında şu faktörlerinde önemli etkenler olmuş olabileceğini fark ettik:

• Yukarıda söylediğimiz gibi aşırı kilo almasına gereğinden uzun müddet seyirci kalmamız,
• Eşkiya ailemize katıldıktan sonra İstanbul’da yaşadığımız 2 taşınmanın, yani ciddi bir mekân ve ortam değişikliğinin oluşturduğu muhtemel stres,
• İstanbul’dan Antalya’ya gelirken yapılan uçak yolculuğu ve ertesinde yeni bir ev, yeni eşyalar, yeni bir şehir, farklı bir iklim, aşırı sıcak ve nem ile karşılaşma.
• Eşkiya’nın hep evde yaşayan, çok nadir bizim eşliğimizde bahçeye çıkan fakat çiftleşme imkânı bulamayan bir erkek kedi olmasına rağmen, çok yanlış bir yaklaşım olarak doğasına müdahale etmemek düşüncesi ile kısırlaştırmamış olmamız,
• Şeker hastalığının tipik belirtisi olan aşırı su içmeyi başlangıçta alışık olmadığı sıcak iklime bağlamış olmak; yine bir başka belirti olan tuvalet dışında idrar yapmayı yeni mekânda diğer kedilere (son 3 yıl içinde birer yıl ara ile eve gelen) karşı alan belirleme zannetmek; zayıflamayı yeni mekânda diğer kedilerle oyun ve dişi kediyi takiple artan fiziksel hareketliliğe bağlı zannetmek de, ne yazık ki bizim yaptığımız yorum yanlışlıkları oldu.
• Antalya’da ilk temas ettiğimiz veteriner hekimde teşhis konduğunda hemen bir ultrasound görüntüsü alındı ve oğlumuzun her şeyi gayet güzeldi, kan tahlilleri de şeker dışında gayet iyiydi. Çok şanslıydık çünkü erken aşamada teşhis konmuştu. Ne yazık ki, bu ilk başlangıç aşamasında veterinerimizin de rahatsızlıklarından dolayı, kendisiyle düzenli temas kuramayınca, 7/24 hizmet veren tam teşekküllü bir hayvan hastanesine müracaat ettik. Burada yapılan tetkik ve tedaviler ile Eşkiya’nın şekeri 300-400 aralığında stabilize oldu ve ’’veteriner hekimler’’, bu değerlerin makul ve kabul edilebilir olduğunu belirttiler. Uzun süre bu aralıkta seyretti. Ve biz nasıl bir gaflet içine düştüysek, bu insanların dediklerini kabul ettik. Bu sebeple, evladımız uzun süre 24 saatte bir 3, sonra 4, sonra 5 ünite insülin glarjin uygulamasıyla, bu seviyede şekerle yaşadı. Bu da bize, ehil olmayan kişilerin icraatlarını, sadece diplomaları var diye sorgulamadan kabullenmenin ne denli yanlış olduğunu gösterdi.
• Ocak 2012’de, kulak uyuzu olmuştu ve 2 kutu oridermyl kullanılmasına rağmen sonuç alınamamıştı. Daha önceden diş kaybetmişti ama yapılan tetkikte diş etlerinin yukarı çekildiği diş taşı olduğu söylenince, antibiyotik iğne yapıldı ve anestezi istenmediği için ek olarak yosun kullanıldı. Veterinerde şekeri 300 ve kilosu 6.2 kg idi.

• İlk şeker düşmesiyle, Ağustos 2012’de, 59 şekerle ilk olarak Hypoglisemi yaşadı (daireler çizerek dolaşıyor, saklanmaya çalışıyor, su içmek istiyor ama içemiyor, yürüyüşte sarhoşluk hali ve kendinde değil gibi…).

• Şeker hastası olduğunu öğrendikten sonra uzun süre diyabetikkedi.com gibi çok ciddi ve gerçekten faydalı, büyük emek ve fedakârlıkla oluşturulmuş bu siteye ne yazık ki vaktinde üye olarak zamanında faydalanamadık. Bu da bizim içimizi acıtan en büyük pişmanlığımız oldu.

Şu anda Eşkiya’nın şeker hastalığı, pankreas fonksiyon bozukluğundan kaynaklanan, biyolojik bir patolojiye bağlı şeker hastalığı olsa da, bu günkü bilgi ve tecrübemizle konuyu değerlendirdiğimizde, yukarıda belirtmeye çalıştığımız bu faktörlerin şeker hastalığının ortaya çıkışında ve hızlı ilerlemesinde bir hayli önemli etkenler olabileceğini düşünüyoruz.

Eşkiya’nın durumunda bir düzelme olmayışı, geç de olsa işinin ehli bir hekim bulmak zorunda olduğumuzu bize hatırlattı. Bir hayvansever tanıdığımızın önerisiyle sevgili dost, iyi ve fedakâr insan, tecrübeli ve bilgili, hastasını takip eden ve ilgilenen Veteriner Hekim Sayın Sefer Küçüker’i tanıdık ve bu tanışmayı hayatımızın sevgili çocuklarımızla ilgili en büyük şansı olarak nitelendiriyoruz.

5 Nisan 2013’de Eşkiya aniden etrafa idrar yapmayı kesti, devamında ortaya çıkan aşırı halsizlik, yürüme güçlüğü, sarı köpüklü kusma ve ateş sebebiyle acilen 6 Nisan 2013’de Sefer Bey’e götürdük. Sefer Bey ve ekibi, hastamızı ülkemizde insan hastanelerinde dahi az rastlanan bir özen, ilgi ve ihtimamla karşılayıp muayene ederek, tüm tetkikleri (muayene, hemogram, biokimya, idrar analizi, ultrasound tetkiki, röntgen, tam kan tahlili) yapıp, gereken tedaviye başladı. Klinikte ateş 40.5°C çıkmıştı ve karın bölgesinde şişlik, sertlik tespit edildi, ultrasoundda bir kitleye rastlandı! Fakat tomografide ilaç ve anestezi riski almak istemediğimiz için, yapılmış olan tetkiklerle sağlanan veriler esas alınarak tedaviye başlandı.

3 gün boyunca kliniğe gittik ve oğlumuz bu sürede tedaviye cevap verdi.

Eşkiya’nın son dönemdeki şeker seyrini inceledikten sonra, insülünin 12 saatte bir 3 ünite olarak devamına ve durumunun izlenerek, gereken ayarlamaların yapılmasına karar verildi. Günde 1 kullanılan pankreoflat tabletle, şeker seviyesini 300’ün altına düşürmeyi başarabildik.

Bu zorlu süreçte veteriner hekimimiz; 12 saatte bir olmak üzere uygulanacak insülin değer ve şeker ölçümlerini, gece 23:30 saatlerinde dahi takip etti.

İnsülin dozunu arttırmamıza rağmen, şekerin 350-380-400 seviyelerine çıkıyor olması sonucu, enjeksiyon periyodunu 9.5 saate indirip her enjeksiyon dozunun 3 ünite olmasına karar verdik. Bu arada Eşkiya, Royal Canin diyabetik ve Purina Diyabet Management kuru ve yaş mamaları ile beslenmeye ve günde 1 adet C vitaminine devam etti…

Yoğun bir takip dönemine başladık, işin ciddiyetinin, diğer organlara da verebileceği tahribatın farkına vardık. Zamanında alınmamış önlemler, bu gün bize hesap soruyordu. “Acaba elimizden geleni yapmış mıydık?”

Aklımızı ve yüreğimizi kemiren bu bu düşüncelerle boğuşurken, birden şeker seviyesinin cihazda ölçülemediğini görünce, gereken müdahaleyi anında yaptık. Ancak canımız, birden abdominal solunuma geçti. “Tamam” dedik, “yolun sonuna geldik galiba” ve acılarımız kat be kat arttı. Hemen oksijen, solunum vs. gereken ne varsa yapıldı.

Eşkiyamız bunu da atlattı. Şu anda çok iyi. Yemesi içmesi normal, hareketler ve fiziksel aktivitede bir sorun yok. 3 yıl boyunca yüksek şekerle günlerini geçiren Eşkiyamızın şekeri de, şu günlerde bir hayli düşük.

Yaklaşık 3 yıllık bu süreçte kaybetmiş olduğumuz zamanı telafi etmek mümkün değil. İlk şeker teşhisi konulduğundaki gibi değildi sonuçlar. Çok ciddi risk görülmese de, bir takım sorunlarla karşı karşıya idik (belki de ciddiyet oluşturacak sorunların başlangıcıyla karşı karşıyayız).

Oysa biz araştırmalarımızda günde 2 kez insülin yapıldığını okumuştuk sizin sitenizde de, fakat insülinlerin birkaç çeşidinin olması (kısa-orta-uzun salınımlı gibi) ve şeker hastalığında da Tip1 Tip2 ve seconder diye adlandırılmaları ve Lantus’un prospektüslerine baktığımızda uzun salınımlı, 24 saat etkili diye bilgi edindiğimizde şüpheye hiç yer vermemiştik.

Demek ki yanlış dozda insülin uygulanmış ve doğru dozlarda uygulama yapılınca sonuç alınabiliniyormuş, bunu gördük. Tedavi hala devam ediyor, kontrol altında, oldukça iyi görünüyor ama kitleyle ilgili olan sonuçlar da netleşince her şey açıklığa kavuşacak mı, bilemiyoruz…

Bu arada yaptığımız araştırmalar bizi çok ürküten abdominal solunum tablosunun ortaya çıkmasında rol oynayan en önemli faktörün büyük ihtimalle muhtemelen asidozu engellemek maksadıyla verilen Laktatlı Ringer solüsyonuna vücudun verdiği tepki olduğunu gösterdi. Nitekim solunum güçlüğü belirdiğinde serum uygulaması iptal edilerek gereken müdahalede bulunuldu ve çok şükür ki kalıcı bir hasar oluşmadan durum normale döndü. Allah muhtaç etmesin ama bundan sonra herhangi bir sebeple serum uygulanması gerekirse bu tabloyu örnek gösterip Laktatlı Ringer solüsyonunun kontrendikasyonlarının yol açacağı riskin göze alınmaması, dolayısıyla uygulanmaması kararındayız.

Bu arada aldığımız derslerden biri de; evdeki can dostlarımızı daima sağlık yönünden de titiz bir gözlem altında tutmak, en küçük bir değişiklikte derhal veteriner hekime kontrol ettirmek ve gerekiyorsa tedavinin hemen başlamasını temin etmek gerektiği oldu.

Gülay ÇOBAN AKYOL

Paylaşmak önemsemektir!

Share

4 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.