Yazar - Aynur BOSTANCIDiyabetik Kedilerimiz - Şeker Kedi Tıpış

Tıpış’ın Günlüğü 1

Tıpış ın günlüğü

Tıpış’ı yeni aldığımız zamanlar, herçeşit yemeği yediriyorduk. Ancak sezaryenle doğum yapıp kısırlaştırldıktan sonra, Tıpış anormal davranışlar göstermeye başladı. Bu olaylar, operasyondan üç ay sonraki dönemlerde başladı ve bir yıla yakın sürdü. İlk aylarda çocuklarıyla oyalanan Tıpış, daha sonra tamamen bunalım takılmayaJ başlamıştı.

O dönemde Ankara kedileriyle ilgili bir tez de hazırlayan veterinerlik fakültsindeki bir asistanla birlikte, Tıpış’ı tedavi etmeye ve tanımaya çalışıyorduk. Asistanımız, kısırlaştırılmış kedilere belli dönemlerde progesteron hormonu verilmesi gerektiğini söyleyerek, Tıpış’a hormon vurdu. Tam hatırlayamıyorum ama, sanırım bir yada iki kez. Tıpış o hormonlardan sonra hızla kilo kaybetmeye ve bütün tüylerini dökmeye başladı. Sol kol altı şu anda avuç içi kadar tüysüz. Artık gece ve gündüz Tıpış, kedilerin kızgınlık dönemlerindeki çıkardığı sesleri çıkararak, uyku uyumadan ve aç geziyordu. O güzel Ankara kedisinin yerinde, tüysüz zayıf ve deli deli bakışlarla insanlara saldırmaya hazır garip bir yaratık vardı artık. Tabii gene annesiJ, yeni doğmuş kızına rağmen, kedisinin peşinde ağlayarak geziyordu.

Ta ki; gene Bahçelievler’de tanıdığı kedi dostu rahmetli Neriman Öztan’la tanışıp, onun yönlendirmesiyle gene şu anda rahmetle anacağımız veteriner Meliha Yılmaz’a gidene kadar. Meliha hanım, Tıpış’ın fakültede bir mantar enfeksiyonuna maruz kaldığını ve yurt dışından gelecek bir ilaçla tedavi edebileceğini, hormonları kesmemiz gerektiğini söyleyerek bizi rahatlattı. O dönemlerde Tıpış, sadece ve sadece günde bir tane gravyer peynirle duruyordu. Bu arada Meliha hanım ve Neriman hanımın tavsiyesiyle, B vitamini iğnesine başladık. Eczaneden şu anda ismini hatırlamadığım bir B vitamini kompleksi alıyor, onu gelen asistan arkadaşa hemen her gün vurduruyorduk. Bir de gene Neriman hanımın bütün hastalıklara deva diye tavsiye ettiği, Kemicetin antibiyotik (sanırım iki yıl önce üretimi durduruldu) kullanmaya başlamıştık. Gerçekten de Kemicetin, yıllarca elimin altında bulunacak ve her sıkıştığım zaman derdime deva olacaktı.

Bu arada Tıpış’ta hiçbir düzelme görülmüyordu. Gene deli deli bağırıyor, ordan oraya koşturuyordu. Şimdi düşününce, ya o zamanlar şeker hastasıydı ve bunu tesbit edebilecek kimse yoktu diyorum (çünkü onun kızından olan torunumuz Fındık da bütün vücudu yaralar içinde, kısacık bir ömür sürmüş, en son bir veteriner karaciğer problemi olabileceğini söylemişti), ya da hormon (ki bu  kesindi ama bu kadar uzun sürmesi imkansızdı) onun dengesini bozmuştu.

Gene bunları yazarken, aklıma gelen birşey daha var. Tıpış’ın kızı Nazlı da, aynı şekilde kızgınlık döneminde verilen hormonla kendini bilmez bir şekilde nere rast gelirse çiş yapıp, gece gündüz bağırarak gezmişti. Ama onunki kısa sürmüştüJ. Aradan bir yıl geçtikten sonra, Tıpış eski haline döndü ve eskisinden süslü tüylü güzel bir hanım olarak, yeniden cemiyet hayatında boy göstermeye başladıJ.

Tabii biz bu arada yeni bir beslenme düzenine geçmiştik. Her zamanki gibi çok sevdiği tavuk ciğerinin içine havuç, patates ve pirinç karıştırıp, elimizde tabak, pencere önlerinde bir lokma bir lokma peşinden gezerek yedirmeye çalışıyordukJ. Ta ki İstanbul’da şeker hastası olduğu tesbit edilene ve veteriner kesinlikle bunları yasaklayana kadar:( Şeker tesbit edildiğinde de, vücudunda el değdirmeyecek kadar yaralar, ağrılar ve halsizlik vardı. Ben her zaman İstanbul’daki veterinerimiz Hasan Beyi aramaya çekiniyor (annem de şeker hastası olduğu için) şeker hastalarına verilen broşürleri, tavsiyeleri yutar gibi okuyor, bilgilenmeye çalışıyordum. Hatta yıllarca şeker ve bilumum hastalığı olan annesine bakan bir arkadaşımı sıkıştıkça arayıp, annesinin yediklerini yemediklerini defalarca sorardım. Annesi öldükten sonra bile bu bilgi alışverişimiz devam ettiJ Gene samimi bulduğum bir eski bir komşu ablam da şeker hastasıydı ve herşeyden azar azar vermemi öneriyordu.

Bu arada hiç farketmediğimiz birşey daha olmuştu. Tıpış’ın tırnakları hiç akla gelmeyecek bir şekilde eğilip bükülmüş ve tırnak etlerine girmişti. Belki ondan çok canım yanarak, kesmeye çalışıyordum ama ağlamaları ve çırpınışları, ikimizde de hal bırakmıyordu. Üst kısımdan tırnak makasının geçebildiği şekilde tırnaklarını kesip (her güne bir tırnak hesabı), bırakıyordum. Birkaç kere gezip dolaştıktan sonra, ortadan kesilmiş tırnak etten de yavaşça sıyrılıyor, düşüyordu. İnatçı olanları gene mecburen Tıpış’ın birkaç tokadına, haykırışına maruz kalarak, ben çekiyordum. Tırnağın girdiği yer, nerdeyse oyulmuş oluyordu ve epeyce kanıyorduL

İki yıla yakın, kavga gürültü, tırnak kesmelerimiz devam etti. Tırnağı zamanında kesersem, eğilme azalıyor, ete batma ihtimali de kalmıyordu. Gene de doğal yapısı bozulmuş tırnakları bazan halının saçaklarına, bazan hoplayıp zıplamaya çalışırken koltuğa ya da lüzumsuz bir yere takılıyor ve asla kendi çıkaramıyordu. Ben yardıma gittiğim zaman da canı yanıyor, bas bas bağırıyordu. Bu aralar fazla gezemediği için, tırnakları takılmıyor. Çok fazla ve düzenli kestiğimiz için sanırım, eğrilme ve ete batma olayı da çok azalmış durumda. Daha doğrusu tamamen kontrolümüzde.

Aklım hala henüz iyileştiğinden tam emin olmadığımız için, hep Tıpış’ta. O yüzden geçmişine ait bazı şeyleri bölük bölük hatırlıyorum. Ama emin olduğum birşey var: Çocuğum -kimse kusura bakmasın, doğruları söylemek zorundayım- hep bilgisiz veterinerler yüzünden çok çekti. Bu işe gönlünü yüreğini koyup, kendini gerçekten geliştiren ve canla başla her canlıya yardımcı olmaya çalışan veterinerleri tenzih ediyorum tabii ki. Günlüğünde tekrar görüşmek dileğiyle, şimdilik hoşçakalın.

Hayvansever kalın!

 

Paylaşmak önemsemektir!

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.